21 Şubat 2009 Cumartesi

Occasio

Latincede occasio, "fırsat", "uygun zaman", "uygun durum", "müsait"(an occasion, opportunity, fit time, convenient season, favorable moment) manalarını verir (occasio est pars temporis, habens in se alicujus rei idoneam faciendi aut non faciendi opportunitatem ... in occasione, ad spatium temporis, faciendi quaedam opportunitas intellegitur adjuncta, Cic. Inv. 1, 27, 40: tempus actionis opportunum Graece εὐκαιρία, Latine appellatur occasio, id. Off. 1, 40, 142). Sinonimleri: opportunitas, locus, facultas'tır.

Modern dillere de geçmiştir: İng. occasion, İt. occasione, Por. ocasião, İsp. ocasión, Fr. occasion.


http://www.visualthesaurus.com/landing/?word=occasion&lang=en&ad=tdc.small

18 Şubat 2009 Çarşamba

Elephantus

Latincede fil ve fildişi için kullanılan kelime elephantus'tur (ĕlĕphantus, i; nadiren de olsa elephans [ĕlĕphans, antis] diye de geçer: Plin. 8, 1, 1, § 1; Hor. Ep. 2, 1, 196). Bu kelime Yunanca'daki aynı hayvanı tanımlayan ἐλέφας kelimesinden gelir.Elephantus'un geçtiği yerlerden bazıları şunlardır: Plaut. Mil. 1, 1, 25; 30; id. Stich. 1, 3, 14; Ter. Eun. 3, 1, 23; Cic. N. D. 1, 35; 2, 47.

Bu yapı çağdaş dillere de geçmiştir: İng. elephant, Alm. Elefant, İt. elefante, Por. elefante, İsp. elefante, Fr. éléphant, Esp. elefanto, Est.
elevant, Fil. elepante, Gal. elefante, Hol. olifant, Kat. elefant, Nor. elefant, Rom. elefant, Ç. Yun. ελέφαντας.

5 Şubat 2009 Perşembe

Consonus

Latincede consonus (con-sŏnus, a, um) "birlikte ses veren", "uygun", "münsaip", "uyumlu" (harmonious) manalarındadır (Ov. M. 13, 610; id. Am. 1, 8, 60; Sil. 17, 448). Bu sıfat, "birlikte ses vermek", "uygun olmak", "uyumlu olmak" gibi manalarındaki consono fiilinden (con-sŏno, ŭi) gelmektedir (apes evolaturae consonant vehementer, Varr. R. R. 3, 16, 30: cum omne tibiarum genus organorumque consonuit, fit concentus ex dissonis, Sen. Ep. 84, 10). Modern dillere de geçmiştir: İng. consonant, Alm. Konsonanten, Çek. konsonantní, Dan. konsonant, Endo. konsonan, Fin. konsonantti, Fr. consonne, Gal. consoantes, Hır. konsonantski, İsp. consonante, İsv. konsonant, İt. consonante, Let. konsonants, Mal. konsonanti, Nor. konsonant, Por. consoantes, Rom. consoană, Slo. Konsonantski.

Et

Latincedeki "ve" anlamındaki et bağlacı, Sanskritçedeki "ötesi", "öte", "-den ötedeki" (beyond) manalarına gelen "ati" ve Yunancadaki "ayrıca", "bundan başka" gibi anlamlara gelen "ἔτι"nin karşılığıdır (qui illius impudentiam norat et duritudinem, Cato ap. Gell. 17, 2, 20: te sale nata precor, Venus et genetrix patris nostri, Enn. ap. Non. 378; blande et docte percontat, Naev. ap. Non. 474, 7: ut, quoad possem et liceret, a senis latere numquam discederem, Cic. Lael. 1, 1).

Modern dillere de geçmiştir: Fr. et, İt. e - ed, İsp. e - y, Por. e, Gal. e.

Perfectus

Perfectus (ya da perfectio [perfectĭo, ōnis, f.]: a finishing, completing, perfecting; perfection) "perficio" (per-fĭcĭo, fēci, fectum: to achieve, execute, carry out, accomplish, perform, despatch, bring to an end or conclusion, finish, complete. Syn.: absolvo, conficio, exsequor) fiilinden gelir; içinde "tamamlanmışlık", "yapılmışlık", "olmuşluk", "başarılmışlık", "yerine getirilmişlik", "edilmişlik" manasını taşır; bu yüzden hiçbir eksiğe gediğe yer bırakmayan, "kusursuzluk" anlamını da verir (Tert. Anim. 20).

Bu haliye modern dillere de geçmiştir: İng. perfect, Esp. perfekta, Alm. perfekt, İt. perfetto, Por. perfeito, İsp. perfecto, Fr. parfait, Ar.
perfekt, Bul. перфектно, Çek. perfektní, Dan. perfekt, Fil. perpekto, Gal. perfecto, Dutch. perfecte, İsv. perfekt, Kat. perfecte, Mal. perfetta, Nor. perfekt, Slo. perfektný.

Hypocrita (hypocrites)

Hypocrĭta veya hypocrĭtes Latincede "jest ve mimikleriyle taklit yapan aktör" manasındadır (Suet. Ner. 24; Quint. 2, 17, 12; 11, 3, 7). Yunancadaki ὑποκριτής kelimesinin birebir çevirisidir. ὑποκριτής için Lampe'nin Patristic Greek Lexicon'ında (1961) örnekleriyle manaları şöyle açımlanmış:


Kelimenin ifade ettiği manayı tam anlayabilmek için en yetkin kaynak Novum Testamentum, Secundum Mathaeum 6.2 ve 6.5'teki ifadelerdir. Şöyle deniyor: 6.2: "Cum ergo facies eleemosynam, noli tuba canere ante te, sicut hypocritae faciunt in synagogis et in vicis, ut honorificentur ab hominibus." Yani Türkçesiyle "Bu nedenle, birisine sadaka verirken bunu borazan çaldırarak ilan etmeyin. Hypocrita'lar, insanların övgüsünü kazanmak için havralarda ve sokaklarda böyle yaparlar." - 6.5: "Et cum oratis, non eritis sicut hypocritae, qui amant in synagogis et in angulis platearum stantes orare, ut videantur ab hominibus." Yani Türkçesiyle "Dua ettiğiniz zaman hypocrita'lar gibi olmayın. Onlar, herkes kendilerini görsün diye havralarda ve caddelerin köşe başlarında dikilip dua etmekten zevk alırlar." Buradaki mana "-gibi yapmak; -miş gibi yapmak"tır. Aslında dua etme amacı gütmeden, gösteriş olsun diye (tıpkı bir hypocrita/aktör gibi) dua etmek ya da insanların övgüsünü kazanmak için sadaka vermektir. Görüldüğü gibi burada bir kandırma anlamı vardır. Kandırmak da en çok aktörlere yakışır. Martin Luther'e göre bir hypocrita (dinsel manada) sadece bir ikiyüzlü (hypocrite) veya dalkavuk (flatterer) değildir; aynı zamanda aldatır ve zarar ziyana neden olur ve bunu kutsallık adına yapar (The Familiar Discourses of Dr. Martin Luther, p.369, tr. H. Bell, 1818). Christian Wolff'ta da aynı söylemi buluruz, hypocrita dinsel sorumluluğu, bağlılığı (pietas) taklit eden, sömürendir (Philosophia moralis sive Ethica, p.275, 1751). Elihu Thayer'in de belirttiği gibi İsa'nın dile getirdiği en büyük üzüntüsü hypocrita'lar üzerinedir. Ona göre hypocrita'lık asla azizlikle bağdaşmaz; bu tarz dini gösterişe çevirme eylemi Tanrı katında en büyük günahlardan biridir. Dindeki hypocrita'lar din adamı kılığında olup sadece görünüşte dinle alakalıdır, kalbinde dine dair hiçbir şey yoktur. Kötü niyetli olmadığı müddetçe Kutsal söylemle alakalı olan hiç kimse hypocrita olamaz (Elihu Thayer, Sermons, Evangelical, Doctrinal, and Practical, p.40, C. Norris & Co., 1813).

Kelimenin diğer dillerdeki seyri: İng. (Ortaçağ) ypocrite - (modern) hypocrite, İt. ipocrita, Por. hipócrita, İsp. hipócrita, Fr. hypocrite, Esp. hipokritulo, Ar. منافق, Arn. hipokrit, Çin. 伪君子, Dan. hykler, Gal. hypocrite, İbr. מתחסד, İs. hycklare, Kat. hipòcrita, Nor. hykler, Rom. ipocrit.

1 Şubat 2009 Pazar

Comprehensio

comprĕhensĭo (conp-), ōnis, f. id.,

Latincede "düşünceyi yakalama”, “tutma”, “anlayış”, “idrak”, “sözcükleri bir tam cümle içinde toplama”, "algı", "fikir" gibi anlamlara gelen bu kelime (İng. comprehension, İt. comprensione, Por. compreensão, İsp. comprensión - comprensión, Gal. comprensión, Fr. compréhension, Dutch. comprehensie), Y. Kenan Yonarsoy'un Cicero'nun Felsefi Terminolojisi adlı çalışmasında da (Doktora Tezi, İst. Üniv. Edeb. Fak. Yay. No:2865, İstanbul 1982) belirttiği gibi Cicero tarafından teşkil edilmiş olabilir. Kelimeye ilk olarak ve klasik çağda yalnız Cicero'da rastlanması da onun teşkil ettiğinin bir kanıtı olabilir. Terimleştiği söylenemez (sf.85) (mens amplectitur maxime cognitionem et istam κατάληψιν, quam, ut dixi, verbum e verbo exprimentes comprehensionem dicemus, cum ipsam per se amat, Cic. Ac. 2, 16, 31; krş. id. ib. 1, 11, 41 et saep.).

Prof. Dr. Teoman Duralı (İstanbul Üniversitesi, Felsefe Bölümü) hocamız Türkcenin Felsefe-Bilim Sözlüğü kapsamında (Kutadgubilig Dergisi, muhtelif sayılar) "Anlama" maddesinde (T. Duralı, "Türkcenin Felsefe-Bilim Sözlüğü", Kutadgubilig, S. 6 [Ekim 2004], Sf. 294-295) şu açımlamayı yapıyor:

(1) 'Anlama'nın tam karşılığını, bir tek, Yunanca ile Almancada buluyoruz; öteki dillerdeyse yaklaşık mütekâbilleriyle karşılaşıyoruz.
(2) 'Anlama', 'anlamlandırma' işleminin ilk ve en önemli basamağını oluşturur. Duyumlama safhasında edilginlik söz konusudur. Duyumlananın duyumlayanca belirlenmesiyle etkinlik aşaması başgösterir. Duyumlananın duyumlayan tarafından belirlenmesi 'anlama'dır. 'Anlama'nın olması, bilinç durumudur. Bilinçli durumda olmayan anlayamaz. Şu durumda 'anlama'nın başta gelen şartı 'bilinç'tir. 'Bilinçli' kaldıkça kişi, 'anlama' imkânına da sahiptir.
(3) Bilinçli hâlde kişi, her şeyden önce kendini bilir. Kendini bilme durumunaysa, 'özbilinç' denir. 'Özbilinc'inde olan, metafizik lisanda (Fr. jargon), 'özne'dir (Gerçi 'özne' dilbilgisinde de geçer; ama burada söz konusu olan, metafizik bağlamdır). Kendi 'benini bilen 'özne', ben-dışı'na yöneldiğinde, karşılaştığı 'nesne' alanıdır. 'Anlama', evvelemirde, benin, 'ben-dışı'ndan aldığı duyu verileriyle işlerlik kazanır. 'Ben-dışı', 'özne'nin kendi 'ben'ini anlamasında da etkilidir. O hâlde 'ben' ile 'ben-dışı' dialektik bir ilişki içerisinde yol alır ve buradan 'öznel' —yânî, 'ben'e ilişkin— ile öznel-olmayan' —demekki 'ben-dışı'na dair— 'anlama' ortaya çıkar. Öznel-olmayan', karşılaşılan, kişi yahut herhangi bir olay neviinden, 'nesne'dir. Karşılaşmada 'ben-dışı' olayını yahut varolanını 'ben'e bildiren 'duyu verisi'dir. 'Duyu verisi', 'ben' tarafından duyulur/duyumlanır. 'Duyumlama' salt bir fizyolojik vakıa olup henüz anlamlan/dırıl/mış değildir. 'Duyumlama'nın 'yorum'uyla (Alm. Ausdeutung; Fr. interpretation) 'anlamlandırma' işleyişi (Fr. mechanisme) ile işlemi (Fr. operation) yürürlüğe girer. Bu safhaya da 'algılama' denir. Immanuel Kant'ın deyişiyle 'duyumlanırlığ'ın (Âsthetik) saflarında bulunan algı'yla 'anlama', bundan da 'bilgi' ortaya çıkar. Şu durumda 'anlama', 'algı'yla başlar. Haddizatında 'algı', fizik - fizyolojik işleyişin sonucu; 'anlama'ysa, 'bilgisel' (Fr. cognitif) sürecin başlangıcıdır. Görüldüğü gibi, 'duyumlama' kendi başına, yânî 'algı'ya dönüşmedikçe, 'anlama'dan yoksunluk demek olup 'anlamdışı'dır.

'Duyumlama'nın 'yorum'u 'anlama'yı doğurur. 'Anlama'nın 'doğuş'u 'algı'dır.
'Anlama' etkinliktir. Etkinliğin sonucunda ortaya çıkan 'anlam'dır. 'Anlama -anlamlandırma' bir düşünme etkinliğinden başka bir şey değildir. Yorumlama' koyulaşıp yoğunlaştıkça düşünme ile onun verimi olan düşünce de karmaşıklaşır. 'Anlama', 'duyumlama'nın 'yorum'undan doğar dedik. Anlama'nın bu başlangıç safhasına da 'algı' aşaması denmişti. 'Yorum'un yorum'una gelince, bu da, 'tefsîr'dir. (Alm. Auslegung; Fr. commentaire)

'Yorum', basit düşünme etkinliğidir. 'Tefsîr'e baktığımızdaysa, burada basit düşünmeden doğan 'düşünce' üzerine düşünme etkinliği yer alır. Şu son saydığımız, artık, 'teemmüllü (Fr. reflexif) düşünme' etkinliğidir. Bu ise, 'anlama'nın 'idrâk' (Fr. aperception) merhâlesidir.

Kaynak:
Richard Schaeffler: "Verstehen", 1628. 1641.syflr, "Handbuch philosop-hischer Grundbegriffe", çıkaranlar: Hermann Krings, Hans Michael Baum-gartner & Christoph Wild; Kösel Verlag, Münih, 1974.