desideria urbis et urbanitatis,
in urbis urbanitatisque desiderio,
addo urbanitatem, quae est virtus, ut Stoici rectissime putant,
urbanitate quādam quasi colorata oratio,
si facetius, urbanitas nominatur,
in quantam hominum facetorum urbanitatem incurratis, non dico,
incuriosos milites [vernaculā utebantur urbanitate] quidam spoliavere,
Urbanitas kelimesinin kökünü araştırmaya başladığımızda Latincede en eski kaynağın "şehir", "Roma şehri" anlamlarındaki "urbs, urbis" kelimesi (
hi coetus sedem primum certo loco domiciliorum causā constituerunt: quam cum locis manuque sepsissent, ejusmodi conjunctionem tectorum oppidum vel urbem appellaverunt, delubris distinctam spatiisque communibus,
si tam vicinum urbi municipium sit, ut, etc.,
urbem philosophiae, mihi crede, proditis, dum castella defenditis,
"Şehre ait" manasındaki
urbicus sıfatı
(res rusticae et urbicae,
nostri majores non sine causā praeponebant rusticos Romanos urbanis,
Urbanitas kelimesi terim olarak erken dönem Roma'nın şehir kültürüne aitliği (örn. Roma şehrinde konuşulan dil gibi) gösterir, İ.S. 250-500 arası içinse vulgar veya vulgaritas terimleri kullanılır (Urban T. Holmes - Alexander H. SchutzA History of the French Language, p.19, Biblo & Tannen Publishers, 1938).
Prof. Dr. Teoman Duralı hocamız Malezyalı Müslüman filozofu Syed Muhammed Naquib el Attas'ın ağzından urbanitas'a karşılık gelebilecek olan "medeniyet, medenilik" terimlerini (İng.'de urbanity'nin medeniyet anlamı vardır, açıktır) tarif ediyor:
"DeNe (Ar DaNa) fiili borçlanmak anlamına gelir... Borçlanmak yahut borç altına girmek, tabiatıyla, duruma göre, 'hüküm ver-meğ'i, daynunah veya idanah ise, 'hüküm giymeğ'i, gerektirir. Bütün bu manâları ve onların karşıtlarını içeren DaNa fiili, mudun yahut mada'in ismiyle ifâde olunan ticâret hayatıyla meşğûl teşkilâtlanmış toplumları barındıran şehir yahut kasabalarda söz konusu olabilirdi. Bir kasabanın yahut şehrin, yânî madinanın (medine) 'hâ-kim'i, 'hükümdar'ı yahut 'idâreci'si bulunurdu: Dayyan. Şu hâlde, henüz sâdece bir DaNa fiilinin değişik uygulanışlarında bile, zihin gözümüzün önünde kanuna, nizâm ile adalete dayalı toplum yaşayışını kucaklayan bir medeniyet resmi canlanmaktadır. En azından kavramca o, MaDDaNa şeklindeki bir başka fiille içten içe irtibatlıdır. MaDDaNa da, 'inşâa etmek', 'şehir kurmak', 'medenîleş/tir/mek', 'yontmak', 'inceltmek', 'terbiye olmak/etmek', 'adam olmak/ etmek', 'insanlaş/tır/mak' anlamlarına gelir. Yine bahsi geçen fiilden de bir diğer isim, tamaddun (OsmT temeddün) türetilmiştir: Medeniyet; kültür sayesinde yontulmuş, incelmiş... İmdi, Din kavramından türe/til/miş ve bütün şu sıraladığımız kanun, nizâm, adalet, yetki ve toplum ile kültür içerisinde incelmişliği içerir anlamları taşıyan mefhum (Fr. & İng. notion), kanunla, nizâmla, adaletle, yetki ve toplum ile kültür çerçevesinde incelmişlikle uyuşan bir eyleme yahut davranma tarzını öngörür. Bu, kanuna, nizâma, adalete, yetki ve toplum ile kültür çerçevesinde incelmişliğe göre öylesine olağan (normal) addolunacak bir eyleme tarzı yahut varolma hâlidir ki, sonuçta, örften, âdetten sayılır bir durumu yansıtır olur. İşte buradan da, türe/til/miş örf, âdet, meleke ile doğal eğilim biçiminde 'din' kavramına bağlı öteki başta gelen manânın arkasında yatan mantığı rahatça görebiliriz..." (Merdiven Şiir, S.15, Bahar 2008, Sf.34-35; Teoman Duralı, Sorun Nedir?, Dergah Yayınları, Sf.237, İstanbul 2006)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder